EKONOMİK KRİZLER VE TÜRKİYE

 Ekonomik krizler, makro ekonomik yapının bozulmasıyla ortaya çıkan dönemlerdir. Türkiye'de başlıca ekonomik krizler: 1946 krizi, 1958 krizi, Petrol krizleri (1974 ve 1980), 1994 krizi, 2001 krizi ve 2008 krizidir. 

  • 1946 Krizi: İkinci dünya savaşı dönemlerinde üretim gerilemiş, tarıma dayalı ekonomide genç nüfusun askere alınması ve teçhizat yetersizliğiyle 1945 yılında tarımsal hasıla önemli derecede gerilemiştir. Fiyatlar genel seviyesi aşırı yükselmiştir. Yeni bir kanun ile hükümete olağanüstü yetkiler verilmiştir. Bu dönemde ender olumlu gelişme ise savaş koşullarında artan maden talebi ile madencilik, elektrik, gaz ve su hasılalarında bir miktar artış olmasıdır. Savaş dönemi boyunca hasıla gerilemesi yaşanmasına rağmen tasarruf düzeyi oldukça artmıştır. Bu tarihte Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yaşanan ilk devalüasyon* gerçekleşmiştir. Ancak hatalı bir karar olduğu düşünülmüştür.

Devalüasyon: Bir devletin resmi para biriminin diğer ülke dövizleri karşısında değer kaybettirilmesidir. Devlet tarafından yapılır. 

  • 1958 Krizi: Geçmiş dönemde fazla veren dış ticaret dengesi bu dönemde bozulmuştur. 1950-60 yılları arasında özel sermaye, ticaret ve tarım burjuvazinin elinde birikmeye başlamıştır. Liberalizasyon* politikası sonucu dış ticaret açıklarına sebep olmuş ve dış borç artmıştır. Türkiye, borçları ödemekte zorluk çekmeye başlamış ve moratoryuma* gitmek zorunda kalmıştır. 1954'ten sonra tarımın düşmesi, büyümenin yavaşlaması, enflasyon, döviz sıkıntısı, ABD'nin dış yardımları kısması sonucu Türkiye ilk kez ve en kapsamlı istikrar kararlarını 1958 yılında yürürlülüğe koyulmuştur. Bu istikrar kararlarının birkaçı şu şekildedir: 
         - TL devalüe (devalüasyon) edilmiştir.
         - Merkez Bankası kaynakları para arzını kontrol etmek için sınırlandırılmıştır.
         - Kamu harcamaları kısılarak bütçe açıkları daraltılmıştır.
 
Liberalizasyon: Çok boyutlu bir kavramdır. Temel olarak liberalizasyon: devletin ticaret piyasaları ve finansal piyasa üzerindeki kontrolleri kaldırması veya azaltmasıdır.
 
Moratoryum: Borçlunun ödeme gücünü kaybetmesi ve borçlarının tamamını veya bir kısmını ödeyemeyeceğini ilan etmesidir. Borçların vadesinin uzatılmasıyla sonuçlanır. 
 
  • Petrol Krizleri (1974 ve 1980): Küresel ölçekte 1974 yılında meydana gelmiştir. Petrol fiyatlarında 4 kat artış yaşamıştır. İlk stagflasyon* olgusu ortaya çıkmış, tarihte ilk kez enflasyon ve işsizlik aynı zamanda yaşanmıştır. Keynes teorileri yerini arza dayalı politikalara bırakmıştır. Türkiye'de ekonomi darboğaza girmiş, dış açık artmaya ve ödemeler dengesi sürekli açık vermeye başlamıştır. 
        1980 yılındaki ikinci krizde petrol fiyatları 2 kat artmıştır. Kriz sonrası işsizlik %20, enflasyon %65'lere kadar yükselmiştir. Devalüasyona gidilmesi sonucu TL %48 düzeyinde değer kaybetmiştir. 24 Ocak kararları yürürlülüğe koyulmuş, sabit kurdan kontrollü dalgalı kur politikasına geçilmiştir.
 
Stagflasyon: Kısaca enflasyon ve işsizliğin aynı anda yaşanması durumudur. 
  • 1994 Krizi: 1990'lı yıllarda devlet ağırlıklı olarak kamu bankalarından borç kullanmaya başlamış, özel bankalardan yüksek faiz vererek mevduat toplamış ve kamuya yüksek faizle krediler vermiştir. 1994 yılı başında bütçe ve cari açık çok ciddi düzeylere gelmiştir. Devlet, borç yükünü azaltmak için faizleri indirmeyi hedefleyen adımlar atmıştır. Telefon hizmetinin özelleştirilmesi için ihale başlatılmış fakat bu süreç Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Çok ciddi sermaye çıkışı yaşanmış ve uluslararası kredi notu düşmüştür. Dolar bir günde %14 değer kazanmıştır. Bir kaç ay sonra TL, Dolar karşısında %160'ın üzerinde değer kaybetmiştir. 5 Nisan 1994'te önlem paketi açıklanmıştır. Lirada devalüasyona gidilmiş, vergi oranları arttırılmış, IMF ile anlaşma yapılmıştır. 
  •  2001 Krizi: 1994 krizinden sonra yapısal reformlar yapılmaması temeldeki sorunları çözmeyi geciktirmiştir. 1998 yılında Rusya krize girmiş ardından 1999 Marmara depreminin bütçede yarattığı baskılar ekonomik sıkıntıları katlamıştır. 2000'den itibaren Türkiye ekonomisinin tekrar krize girebileceği uyarıları yapılmıştır. İlk darbe Kasım ayında yaşanan likidite* krizi olmuştur. Faizler yükselmiş, yaşanan sorunlar yabancı yatırımcıları endişelendirmiştir ve yüklü miktarda fon çıkışı yaşanmıştır. Merkez Bankası, IMF'nin desteğiyle piyasayı fonlamasıyla çalkantı bir süre durdurulmuştur. Ancak faizler yüksek düzeyde kalmaya devam etmiştir. 19 Şubat 2001'de Milli Güvenlik Kurulu toplantısında yaşanan tartışma krizi tekrar başlatmıştır. Yabancı yatırımcılar hızla ülkeden çıkmaya başlamış, ekonomik program güven kaybına uğramıştır. Döviz talebi artmış, gecelik faizler yükselmiş ve bankacılıkta başlayan kriz reel sektörü de etkilemiştir. Binlerce firma kapanmış, yüz binlerce kişi işsiz kalmıştır. MGK toplantısından 2 gün sonra sabit kurdan dalgalı kur rejimine geçilmiştir. IMF ile stand-by* imzalanmış, yeni bir ekonomik program devreye girmiştir. 
Likidite: Kolaylıkla nakde çevrilebilecek özellikteki varlıklardır. En likit varlık paradır.
 
Stand-by anlaşması: Finansal yardım içeren ekonomik programdır. 
 
  • 2008 Krizi: Bu kriz diğerlerinden farklı olarak Türkiye kaynaklı değil, dış kaynaklı bir çalkantıyla başlamıştır. ABD faiz artırmış ve düşük gelirlilerin yüksek faizle aldıkları krediler geri ödemede sorun yaşatmıştır. Gelişmiş ülkelerde likidite sorunları yaşanmaya başlanmıştır. Eylül 2008'de dünyanın en büyük yatırım bankalarından Lehman Brothers, 613 milyar dolar borcu olduğunu açıklamış ve iflas etmiştir. Bu ABD tarihinin en büyük iflası olarak kayıtlara geçmiştir. Gelişmiş ülkelerin merkez bankaları piyasadaki likidite sorununu çözmek için ortak hareket etmeye başlamış ve bir dizi araç geliştirmiştir. Faiz oranlarını tüm zamanların en düşük düzeyine çekmiş ve piyasanın likit kalmasını sağlamışlardır. Bu dönemde gelişmekte olan ülkeler krizden daha az etkilenmiştir. Kriz öncesi dolar kuru 1,20 düzeylerindeydi ve "1 dolar 1 TL olur mu ?" tartışmaları yapılıyordu. Kriz sonrası kur 1.70 seviyesinin üstüne çıkarak rekor kırmıştır. Kurdaki yükseliş reel sektöre olan etkisiyle sınırlı kalmıştır. 

Kaynaklar: www.bbc.com
                    www.wikipedia.org
 

 


 
 

Yorumlar

  1. Bir şey sormak istiyorum, neden devletler kendi para birimini diğer devletlerin para birimleri karşısında değer kaybettirir?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Devalüasyondaki amaç ithalatı pahalılandırarak azaltmak ve ihracatı ucuzlatarak ülkeye döviz girişi sağlamak diyebiliriz. Böylece ihracat gelirlerinde artış, ithalat giderlerinde azalış meydana gelir. Bütçe dengeye getirilmeye çalışılır. Ancak ülkenin ithal girdilere olan bağımlılığı enflasyonu yükseltebilir. Enflasyonun artışıyla faizler artılır. Faiz artışı da ekonomiyi yavaşlatır, yatırım harcamaları azalır. Döviz kurlarındaki artış ve ithal bağımlılık sonucunda döviz cinsinden dış borç artar yani bütçe açığı büyür.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

GELİR DAĞILIMI VE TÜRKİYE' DE BÖLGESEL GELİR EŞİTSİZLİĞİ

EKONOMİK BÜYÜME VE SONUÇLARI

EKONOMİK BÜYÜME VE İŞSİZLİK ARASINDAKİ İLİŞKİ: TÜRKİYE İNCELEMESİ